Öne Çıkanlar Kamu Birliği Konfederasyonu Kurum Takip Sistemi Veri Girişi yüz tanıma sistemi öğretmen Hazine ve Maliye Bakanlığı

Yükseköğretim Mezunlarının İstihdam Edileceği Alanlar Artırılmalıdır

KamuMeb.net - Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, yükseköğretim ve bilim politikalarının daha fazla tartışılmasına, Türkiye’de daha etkin ve kaliteli bir yükseköğretim sisteminin gelişmesine katkıda bulunmayı hedeflediklerini ifade ederek, “Çünkü etkin, verimli ve kaliteli bir yükseköğretim sistemi geleceğimiz demektir” dedi.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Bireylerin özellikle yükseköğretime katılmaları, lisans eğitimlerine ilaveten lisansüstü eğitimlerini tamamlamaları, yalnızca kendi kişisel refah ve mutluluğunu değil, aynı zamanda ülkenin de ekonomik ve toplumsal refahını artıran önemli bir unsurdur. Çünkü yüksek nitelikli becerilere sahip AR-GE çalışmalarıyla üretilen yüksek teknolojili katma değeri yüksek ürünlerin ülkelerin ekonomik gelişmesi üzerindeki etkileri oldukça fazladır” şeklinde konuştu.

Yalçın, “II. Dünya Savaşı’ndan sonra, başta ABD ve Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere, hemen bütün gelişmiş ülkeler yükseköğretim sistemlerini elit bir hizmet olmaktan hızla çıkarmış, kitleselleştirmiş, büyütmüş ve çeşitlendirmiştir. Türkiye ise, özellikle 2006 yılından itibaren yükseköğretimin nicelik olarak büyümesinde hızlı bir gelişme dönemine girmiş ve 2018 yılında bu büyümeye 20 yeni devlet üniversitesi daha katılmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda Türkiye yükseköğretim sistemi güncel verilere göre 7,5 milyonluk öğrenci sayısıyla Avrupa’nın en büyük yükseköğretim sistemi hâline gelmiştir. Bu büyümeye paralel olarak yükseköğretime ayrılan kamu kaynakları da önemli oranda artmıştır.” dedi.

Yalçın, “Yükseköğretim sisteminin ve kurumlarının durumlarını gösteren verilerin incelenip analiz edilmesi ve değerlendirilmesi, yükseköğretim kurumlarının ve personelinin daha iyi performans sergilemesi için oldukça önemlidir. Bu nedenle, Türkiye’nin eğitim hizmet kolunun yetkili sendikası olarak, 2016 yılından itibaren eğitim sistemini sistematik ve düzenli aralıklarla izlemeye başladık. Bu çerçevede, Eğitime Bakış 2016 ile Eğitime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme raporlarını yayımladık. 2017 yılından itibaren ise yükseköğretim sistemini ve bilim politikalarını yakından izlemeye başladık ve Yükseköğretime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme raporunu kamuoyuyla paylaştık” ifadelerini kullandı.

Yalçın, “Raporumuzun da gösterdiği üzere, dünyadaki yükseköğretim sistemlerindeki gelişmeler dikkate alındığında Türkiye’de yükseköğretim sisteminin büyümeye devam etmesi ve çeşitlenmesi gerekmektedir. Türkiye’deki yükseköğretim kurumu sayısı 200’ü, öğrenci sayısı ise 7,5 milyonu aşmış durumdadır. Öğrenci sayısı olarak Türkiye yükseköğretim sistemi Avrupa’nın en büyük sistemi iken, nüfusa oranla kurum sayısı olarak bakıldığında Türkiye’nin sıralamasının çok daha gerilerde olduğu görülmektedir. Geçen yıl yayımladığımız Yükseköğretime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme raporumuzda, ülkelere göre 1 milyon kişi başına düşen yükseköğretim kurumu sayısını hesaplamıştık. Bu hesaplamada Türkiye’de 1 milyon kişi başına 2,1 yükseköğretim kurumu düşerken, ABD, Rusya, Danimarka, Malezya, Polonya, İsviçre ve Norveç’te ise 1 milyon kişiye 10 ve üzeri üniversite düşmektedir.” dedi.

Ali Yalçın, “Yükseköğretimde ön lisans ve lisans düzeyindeki 7 milyon öğrencinin yarısından fazlası açık öğretimde öğrenim görmektedir. Bu sayı, devlet yükseköğretim kurumlarında yüz yüze öğrenim gören öğrenci sayısından 200 bin daha fazladır. Bu kadar büyük bir açık öğretim sisteminin varlığı, yükseköğretim sisteminin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Açık öğretimdeki sayının azaltılıp, yüz yüze öğretimin artırılmasının yükseköğretimin niteliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyoruz. Dünya yükseköğretimindeki eğilimler, Türkiye’de yükseköğretime yönelik talep ve rekabet, açık öğretimin yükseköğretim sistemi içindeki büyüklüğü gibi hususlar dikkate alındığında, hem vakıf hem de devlet üniversitelerinin sayısının daha da artırılması gerekmektedir” diye konuştu.

Yalçın, “Kadınların mezuniyet oranı yıllar içinde bariz bir şekilde artmıştır. Ancak, erkeklerin yükseköğretim mezuniyet oranı kadınlara göre halen çok daha yüksektir. Bu artışlara rağmen, Türkiye’nin ön lisan, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde mezuniyet oranları hâlâ OECD ülkeleri ortalamalarının oldukça altındadır.” dedi.

Yalçın, “Yükseköğretimi sayısal olarak büyütürken, kalite konusu ihmal edilmemelidir. Gerekli beşeri, teknik ve finansal kaynakların ne olduğu, daha kaliteli eğitim için neler yapılması gerektiği mutlaka planlanmalıdır. Raporumuz, 2006 sonrasında açılan üniversitelerden mezun olan öğrencilerin kamuda istihdam için girdikleri KPSS’de, 1992’de ya da 1992’den önce açılan üniversitelerle benzer puan ortalamasına sahip olduğunu göstermektedir. Daha açık bir ifadeyle, KPSS eğitim bilimleri, tıp, hukuk, iktisat gibi alanların üniversitelere göre puan ortalamasına bakıldığında, üniversitenin hangi yılda açıldığı ile KPSS puanı arasında bir ilişkinin olmadığı görülmektedir. Yani, 2006 sonrasında açılan bir üniversiteden mezun olan bir kişinin Türkiye’nin köklü ve elit üniversiteleri olarak tanımlanan üniversite mezunları kadar kamuda istihdam edilme fırsatına sahip olduğu görülmektedir. Açıkçası bu veri, yükseköğretim sistemindeki büyümenin toplumdaki fırsat eşitliğini artırdığını göstermektedir. Yeni üniversitelerin açılması, yükseköğretime erişme imkânı olmayanların yükseköğretim görmesine ve kamuda istihdam edilmesine fırsat sağlamıştır. Bu veri bize, yükseköğretim sisteminin büyümesinin pozitif etkilerini göstermektedir. Bundan dolayı, Türkiye yükseköğretim sistemi büyümeye devam etmelidir. Bu büyümenin, kalite de dikkate alınarak, gerçekleştirilmesi gerekmektedir” değerlendirmesinde bulundu.

Yalçın, “OECD ülkelerinde 25-64 yaş arası yükseköğretim mezunlarının istihdam oranları incelendiğinde, Türkiye’nin ön lisans ve lisans mezunlarının istihdam oranları OECD ülkeleri ortalamasının altında ve son sıralarda yer alırken, yüksek lisans düzeyinde OECD ortalamasını yakalamış, doktora düzeyinde ise geçmiş durumdadır. Yükseköğretim mezunlarının istihdam edileceği alanların artırılması gerekmektedir. Özellikle yüksek becerili iş imkânlarının çoğaltılması, hem istihdamı daha uyumlu hale getirecek hem de bireyin ve ülkenin refahına katkıda bulunacaktır. Özetle, yükseköğretim sistemini büyütürken, iş piyasalarının ve toplumun taleplerine cevap verme ile eğitim kalitesini artırma gibi hedefler birlikte gözetilmelidir. Bu çerçevede, politika yapımı açısından temel odak, büyümenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden ziyade, bundan sonraki büyümenin nasıl daha iyi yönetileceği ve planlanacağı olmalıdır.” dedi.

“Yükseköğretim sisteminin büyümesinin önünde, üniversite giriş sınavlarındaki arz ve talep dengesizliği ile yükseköğretim kontenjanlarının boş kalması sorunu bulunmaktadır” diyen Yalçın, şunları kaydetti: “Lisans programlarına ayrılan kontenjanlar bu yıl 11 bin artırılırken, boş kalan kontenjanlar da geçen yıla göre 40 bin artarak yaklaşık 90 bin olmuştur. Diğer bir ifadeyle, lisans programlarına ayrılan her beş kontenjandan biri boş kalmıştır. Bir lisans programını kazandığı hâlde kayıt yaptırmayacak olanları da göz önünde bulundurduğumuzda, bu sayının daha da artması muhtemeldir. Bazı programların tamamen boş kalmasını ya da tam dolmamasını sadece istihdam alanının darlığı ile açıklamak doğru değildir. YÖK’ün bazı programlar için uyguladığı sıralama barajı gibi uygulamalar da boş kontenjanları artırmış olabilir.” dedi.

Ali Yalçın, “Bu kurumlar, kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanarak daha fazla doktora mezunu yetiştirmeye çaba göstermelidir. Türkiye’nin katma değeri yüksek ürünler üretebilmesi ve ekonomide bir sıçrama yapabilmesi için, AR-GE’ye dayalı iş piyasası ihtiyacı da dikkate alınarak, AR-GE personeli sayısı artırılmalı, yıllık doktora mezun sayısı da 6 binlerden 15 binlere çıkarılmalıdır. Yükseköğretim sisteminin iyileştirilmesi ve sorunlarının çözülmesi için daha fazla araştırma yapılmalı, raporlar hazırlanmalıdır. Eğitim-Bir-Sen olarak, bu raporla eğitim sistemine ilişkin sorunlu alanlara dair veri temelli bir analizin yapılmasına, eğitim sistemini iyileştirecek tartışmaların ve politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmak arzusundayız. Umuyoruz ki, bu rapor ile eğitimde karar alma süreçleri daha katılımcı, toplumsal talepleri dikkate alan ve veri temelli olarak gerçekleşecektir.” dedi.

Bu yazının tüm hakları KamuMeb.net'e aittir. Kaynak göstermeden alıntılanamaz.

KamuMeb.net - özel haber

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.