KamuMeb

"Covid-19 Bağlamında İş ve Aile Hayatı Uyumu" Raporu

GÜNCEL

Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Rapor'un takdim kısmında ''Çin’den tüm dünyaya yayılan COVID- 19 salgını Mart 2020 sonrasında ülkemizin de temel gündemi haline geldi. Bir sağlık krizi olarak başlayan salgın, ilerleyen aşamalarda ekonomiden eğitime sosyal yaşamdan kültüre hayatın her alanına derin etkiler bıraktı ve bırakmaya devam edeceğe benziyor. 

Salgın bir yandan toplumsal yaşamı etkilerken öte yandan bazı gerçeklikleri daha da belirginleştirdi. İnsanlığın küresel ölçüde yaşadığı bu salgın, kriz dönemlerinde kamu hizmetlerinin devletlerin en önemli sorumluluğu olduğu ve bu bağlamda kamu görevlilerinin devletlerin en büyük gücünü teşkil ettiği gerçeğini belirginleştirdi. Bu süreçte devletlerin gücü, pandemiyle mücadelelerinde kamu hizmetini ne şekilde organize ettikleri ve bu hizmetleri ne kadar aksatmadan sunabildikleri üzerinden değerlendirildi. Bu bağlamda Türkiye’nin başta sağlık olmak üzere birçok kamu hizmetini sunmadaki yetkinliği salgınla mücadeledeki başarısının en önemli göstergesi oldu.

Kamu görevlilerinin devletlerin asli unsuru, temel bileşeni ve en büyük gücü olduğu gerçeğinin ortaya çıktığı bu vasat, çalışma hayatına dair bazı yeni tecrübeleri de beraberinde getirdi. Nitelikli kamu hizmetine erişimin her zamankinden daha da önemli olduğu pandemi sürecinin, hem kamu hizmetinin verildiği koşulları yeniden düşünmek hem de bu koşulları insana yaraşır standartlara ulaştırmak için bir fırsat olarak görülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda kamu görevlilerinin iş ve aile hayatının uyumu önemli bir konu olarak öne çıkmaktadır.

Zira pandemiyle beraber çalışma hayatındaki değişimler ve bu değişimlerin aile hayatı üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek boyutta olmuştur. Bu yönüyle COVID-19 sürecinde bir zorunluluk ortaya çıkan çalışma hayatındaki değişimlerin iş ve aile hayatına etkilerinin incelenmesi, hem durum tespiti hem de çözüm önerileri sunmak bağlamında önem kazanmaktadır.

Çalışma hayatında iş aile hayatına dair düzenlemelerin geliştirilmesi sadece çalışanların insan onuruna yakışır koşullarda hizmet vermelerini sağlamayacak, kamu hizmetinin niteliğini arttıracak ve hatta ülkenin demografik durumuna etki edecek kadar çok yönlü olumlu sonuçlar doğuracaktır. İş ve aile hayatının uyumlaştırılmasına dair politikaların benimsenmesi, sadece aile hayatına değil toplumsal hayatına tamamına dair olumlu bir dönüşüm anlamına da gelecektir. Memur-Sen olarak bu inançla kadın kamu görevlilerinin iş ve aile hayatını dengeleyici ve eşitsizlikleri giderici birçok teklifimizi kazanıma dönüştürdük. Özellikle kadınların annelik haklarının korunmasına ayrı bir önem atfettiğimizi ve bu konuda önemli kazanımlar elde ettiğimizi belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda; kadın kamu görevlilerinin emekliliğe ilişkin yaş ve hizmet süresinin her çocuk için bir yıl eksik uygulanması, hamileliklerinin 24 haftasından itibaren ve doğum sonrasında 1 yıl süreyle gece nöbeti ve gece vardiyası verilmemesi, süt izni süresinin ilk 6 ay için 3 saate çıkarılması, engelli çocuğu bulunan kadın öğretmenlerin tercihlerine göre haftalık ders programlarının belirlenebilmesi, radyasyon kaynaklı birimlerde süt izni boyunca kadın personelin radyasyona maruz kalmaması, sözleşmeli yöneticilerin yıllık izin ve süt izinlerinde Döner Sermaye Kesintisi yapılmaması, doğum sonrası aylıksız izin süresinin 12 aydan 24 aya çıkarılması, kamu kurumlarına ait kreşlerden yararlanmayan kamu görevlisinin çocuklarına doğum tarihinden itibaren iki yıl süreyle çocuk yardımı ödemesinin 1 kat artırımlı ödenmesini bu kazanımlardan birkaçı olarak zikredilebiliriz.

Pandemi bu sürece yeni bir boyut katmış ve kadın kamu görevlilerimiz bu süreçte eğitimden sağlığa, ulaştırmadan din hizmetlerine değin tüm hizmet kollarında büyük fedakârlıklar ortaya koyarak, kamu hizmetlerinin aksamaması için ailelerinden, çocuklarından ve hatta kendilerinden ödün vermiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin en büyük kamu görevlileri sendikası olarak, pandemi sürecinde dinamikleri değişen çalışma koşullarının iş ve aile hayatlarına nasıl etki ettiğini incelemeyi önemli gördük. Her bir hizmet kolunda farklılıkların ortaya çıktığı lakin toplamda fedakarlığın baki kaldığı bu süreci incelemek, gün geçtikçe dinamikleri değişen çalışma hayatına dair nesnel verilerle teklifler sunmayı olanaklı kılacaktır.

Salgının ortaya çıkardığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için büyük çaba gösteren kamu görevlileri her türlü takdiri hak etmektedir. İş ve aile hayatı uyumuna katkı sağlayacak “esnek mesai düzenlemesini” kamu görevlilerinin ekonomik, özlük ve sosyal haklarında kısıtlama olmadan tartışmamız mümkündür. Ancak Memur-Sen Konfederasyonu olarak salgın ortamının zorunlu kıldığı düzenlemeleri gerekçe göstererek çalışanların aleyhine olabilecek ve çalışanların haklarında geriye gidiş anlamına gelecek “esnek istihdam biçimlerine” karşıyız.

Memur-Sen olarak ister kriz ister normal zamanlarda olsun, iş ve aile hayatının uyumlaştırılmasında gerekli ve yeterli politikalar geliştirilmesinin hem kamu hizmetinin niteliğine hem de toplumsal yaşamın sıhhatine olumlu etkisi olacağına inanıyoruz. İş ve aile hayatı dengesinin temininde geliştirilecek politikaların aileye duyarlılığının artması çabalarımızın bir yansıması olarak hazırladığımız “COVID-19 Salgını Bağlamında İş ve Aile Hayatının Uyumu Raporu” başlıklı çalışmamızda emeği geçen başta Kadınlar Komisyonumuza ve araştırma ekibimize teşekkürlerimi sunarım. Raporumuzun kamu hizmeti sunan fedakâr kamu görevlilerinin iş ve aile hayatı dengesi kurmaya çalışırken yaşadıkları sorunlara ayna tutması ve politika yapıcılara yol göstermesini diliyorum.'' sözlerine yer verildi.

2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan COVID-19 kısa sürede dünyanın birçok bölgesinde etkisini göstermiştir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre 2021 yılı şubat ayının ikinci haftasında 107 milyon vaka ile beraber 2 milyon 347 bin ölüm kaydedilmiştir. COVID-19 salgınından önce dünya genelinde bölgesel olarak kayıtlara geçmiş küçük ölçekli birçok salgın yaşanmıştır. Önceki yüzyıllarda veba, kolera ve grip salgınları öne çıkarken, son yüzyıl içerisinde Zika, MERS, SARS, Ebola gibi bölgesel salgınlar büyük kayıplara neden olmuştur. Tüm bunlara rağmen COVID-19’un ortaya çıkışından (30 Ocak 2020) kısa bir süre sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak tanımlanmıştır. Pandeminin gündelik hayata taşıdığı yeni kurallar, hayatın tamamında yeni normalleri beraberinde getirmiştir. COVID-19, küresel bir sağlık sorunu olarak başlamış ilerleyen aşamalarda sosyal yaşamdan eğitime, ekonomiden çalışma hayatına kadar birçok alanda değişime neden olmuştur. Çalışma hayatında dijitalleşmeye bağlı olarak kısmi şekilde görülen evden/uzaktan çalışma, esnek ve dönüşümlü çalışma gibi tecrübeler pandemiyle birlikte hızla çalışma hayatımıza girmiştir. Ortaya çıkan bu yeni ve zorunlu durum, iş ve aile hayatı uyumu konusunu bu gelişmeler ışığında ele alarak analiz etmeyi gerekli kılmıştır.

Çalışmanın Önemi

Sanayi devrimine kadar barınma ile iş genellikle aynı ortamda gerçekleşmiştir. Aileyi oluşturan her bir fert paylaşımda bulunarak yapılan işe az ya da çok katkı sağlamıştır. Sanayi devrimiyle birlikte ise iş ve ev hayatı birbirinden ayrılmış, “iş”in tanımı da buna paralel değişmiştir. Buna bağlı olarak üretimin en önemli unsuru olan insan tek başına değil, üretim araçlarıyla bir bütünlük arz etmeye başlamıştır. Pandemi döneminde ise uzaktan çalışma sistemiyle bazı işlerin yeniden evlere taşındığını görmekteyiz. Bu bağlamda, pandemiyle birlikte daha yoğun biçimde karşımıza çıkan evden çalışma ya da uzaktan çalışma sisteminin Türkiye’de çalışma kültürüne uygun olup olmadığı tartışmalara neden olmuştur.

Pandemi nedeniyle çok sık kullanılan uzaktan çalışma, İş Kanunu’nda 2016’da yapılan değişiklikle çalışma hayatımıza girmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesine göre uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile iş yeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir. Kamu kurum ve kuruluşlarında ise uzaktan ve dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışma yöntemleri pandemi sürecinde Cumhurbaşkanlığı genelgeleriyle uygulama imkanı bulmuştur.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre “genellikle evden çalışma” oranı Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 5.2 iken Türkiye’de bu oran yüzde 2.2 seviyelerindedir. Hollanda, yüzde 14’lük oranla bu alanda en üst sırada yer alırken, son sırada yüzde 0.3’lük oranla Bulgaristan yer almaktadır. AB’de kadınlar, erkeklere oranla evden çalışmada daha yüksek paya sahiptir. Türkiye’de de benzer şekilde kadınların erkeklere oranla haftanın belli günlerinde uzaktan/evden çalışmayı daha çok tercih ettikleri bilinmektedir. Uzaktan çalışma, küresel ölçekte özel sektör ve kamu tarafından mekândan bağımsız çalışma imkânı vermesi, zaman konusunda esnek olması, yolda zaman kaybedilmemesi, iş yeri ve ofis maliyetlerini azaltması gibi nedenlerle tercih edilebilir bir çalışma biçimi olarak sunulmaktadır. Ancak sosyalleşme eksikliği, fiziksel aktivite eksikliği, iş ve hayat, iş ve aile dengesinin sağlanamaması mesai kavramının ortadan kalkması ve mahrem alanlarda her an çevrim içi olunmak zorunda kalınması, iş yerinin eve taşınmasının getirdiği diğer ekonomik ve sosyal yükler gibi bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir.

Uzaktan/evden çalışma, mekândan bağımsız bir çalışma imkânı getirdiği için çalışanları özgürleştiren ve işlerini kolaylaştıran bir çalışma sistemi olduğu düşünülse de işveren ile çalışan arasındaki bağımlılık ilişkisine yeni bir boyut getirmiştir.

İşverenin her an çalışanları denetleme, izleme ve çalışanlara ulaşma imkânı ortaya çıkmış, özel hayat-çalışma hayatı iç içe geçmiş ve mesai kavramı çalışan aleyhine olacak şekilde bulanıklaşmıştır.

COVID-19 salgınının ekonomide, sosyal alanda ve iş gücü piyasalarında birçok değişikliğin yaşanmasına neden olan belli başlı etkilerini görmekteyiz. Öyle görünüyor ki, kamu hizmetleri önem kazanacak ve özellikle sosyal güvenlik sistemlerinin kamusal ağırlığı artacaktır. Öte yandan Pandemi sürecinde gelişmiş devletlerin bazılarının sistemlerinin çökmesi “sosyal/refah devleti” anlayışında sorgulamalara neden olmuştur olacaktır. Bu minvalde Sosyal politikalarda ve sosyal yardımlarda hem revizyon yapılacak hem de yeni bir dönem başlayacaktır. Çalışma hayatında dijitalleşmenin etkisinin daha fazla görülmesiyle, üretim biçimlerinden çalışma hukukuna değin çalışma düzeninde çeşitli değişiklikler yaşanması öngörülmektedir.

Bununla birlikte COVID-19 salgını kamu hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Nitelikli kamu hizmetleri vermenin ancak kamu görevlileri eliyle olacağı gerçeğini herkesin yeniden görmesi mümkün oldu.

Başta sağlık çalışanları olmak üzere, eğitimciler ve tüm kamu görevlileri bu salgından en çok etkilenen ve salgının yükünü omuzlarında taşıyan grup olmuşlardır.

Kamu görevlileri hem fiili olarak yürüttükleri hizmetler hem de salgın döneminde ülkemize özgü bir biçimde oluşturulan vefa sosyal destek gruplarında hayatları pahasına gösterdikleri gayretle virüsün ürettiği olumsuz etkileri ve hasarı “en düşük” seviyede tutma noktasında baş aktör olmuşladır.

Çalışma hayatında yapılan yeni düzenlemelerle beraber uzaktan veya esnek/dönüşümlü çalışma ya da evlerin çalışma mekânına (home-office) dönüşmesi gibi değişimler etkisini arttırarak gündelik hayata dâhil olmuş durumdadır. COVID-19 salgını farklı derecelerde olsa da insanları etkileme ve günlük rutinlerini değiştirme gücüne haiz olmuştur. Bununla beraber derin sosyo-ekonomik, siyasal ve psikolojik etkilerinin olduğu ve olacağı gerçeği de önümüzde durmaktadır. Salgın süreci boyunca yaşanan kısıtlamalar veya karantina sonucu yalnızlık, psikolojik ve fiziksel sorunlar, sosyalleşememe ve iletişim sorunları başlıca toplumsal sorunlar olarak hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde öne çıkmıştır. Salgın sonrasında da yaşanabilecek muhtemel dönüşüm veya değişimler de bilim dünyasında yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.

Ancak, tüm bu süreci tek bir rol üzerinden tecrübe etmeyen, özellikle de kamu veya özel sektörde çalışan kadınların, aynı süreci olumlu veya olumsuz yönleriyle tecrübe edişleri münhasıran ve detaylı bir şekilde muhtaç durumdadır. Farklı biri ifadeylesöyleyecek olursak, COVID-19 salgınından önce resmi veya özel bir işte tam zamanlı olarak çalışan kadınlar, ağırlıklı olarak gündelik hayatı mesai saatleri ekseninde ve iş yeri ya da ofis odaklı olarak organize etmekteydi. Bununla beraber ev, aile ve evliyse eş ve çocuk gibi birçok sorumluluğu mevcuttu. Özellikle çocuk noktasında okul-kreş veya bakıcı desteği ile beraber bu süreç tüm eksik liklerine rağmen yönetilmeye çalışılıyordu. Bu bağlamda salgın süreciyle beraber kadın kamu görevlileri açısından iş ve aile hayatlarındaki değişimin analiz edilmesi önem kazanmaktadır.

Çalışmanın Amacı

COVID-19 öncesinde ve salgın sürecinde kadın kamu görevlilerinin iş ve aile hayatındaki uyumlarına odaklanan bu araştırmada nitel ve nicel saha araştırmasına dayalı bir çalışma gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca, farklı bakış açıları eşliğinde farklı araştırma tekniklerinin kullanılması metodolojik sınırlılıkları ortadan kaldırmak adına oldukça önemlidir. Bu doğrultuda, araştırma ekibinin sosyal politika, sosyoloji ve iş hukuku gibi farklı ve tamamlayıcı disiplinlerden oluşması çalışmanın tüm aşamalarında olumlu yönde katkı vererek interdisipliner bir yaklaşımın oluşmasına sebep olmuştur. Karşılaştırmalı ve bütüncül bir bakış açısı için anket ve derinlemesine mülakat teknikleri kullanılarak veriler toplanmıştır. Devamında ise elde edilen orijinal veriler tematik bir şekilde analize tabi tutulmuşlardır. Sonuç olarak aktif olarak çalışma hayatı içerisinde bulunan kadınların bu süreci yeni sorumluluklar ve sorunlar eşliğinde atlatmaya veya yönetmeye çalıştıkları tespit edilmiştir. Bununla beraber ilerleyen bölümlerde detaylıca ele alacağımız gibi, mevcut durumdan dolayı çalışma hayatında yeni düzenlemelere ve desteklere ihtiyaç duyulduğunun gerekliliği açıkça görülmektedir.

Araştırmamızın temel amaçları; COVID-19 öncesi iş-aile uyumundaki mevcut durumu analiz etmek, COVID-19 sürecinde iş-aile uyumundaki değişimi izlemek, uzaktan/evden ve dönüşümlü çalışma tecrübesinin kadın kamu görevlilerine etkilerini tespit etmek, salgının iş, ev ve sosyal ilişkileri nasıl etkilediğini öğrenmektir.

Salgın öncesinde de iş ve aile uyumu konusunda sorunlar yaşanmaktaydı. Ancak salgının bu uyumu nasıl etkilediğine ilişkin araştırma yapılması son derece önemlidir. Bugün ülkeler ve çalışma hayatıyla ilgili uluslararası kuruluşlar çalışan kadınların bu süreçte yaşadığı sorunlara ilişkin araştırmalar yapmakta ve raporlar yayınlamaktadır. Ülkemizde kamuda çalışan kadın kamu görevlilerinin iş ve aile uyumlarını salgının nasıl etkilediğini ortaya koyacak bu çalışma sorunların çözümüne katkı sağlamayı hedeflemektedir.

COVID-19 salgın beklenmeyen bir şekilde ortaya çıktı ve tüm dünyayı etkiledi. Çalışma hayatını da önemli oranda etkileyen salgının çalışma sistemlerinde meydana getirdiği değişiklikleri işverenler kendi faydalarına olacak şekilde kullanmamalıdır. Salgın ortamının getirdiği zorunlu düzenlemeleri bahane ederek işveren çıkarları doğrultusunda çalışanların haklarında kısıtlamaya gitmek doğru değildir.

Araştırmamızda kullandığımız “esnek çalışma” kavramı mesai saatlerindeki düzenlemeleri ifade etmektedir. Özellikle şunun altına çizmek isteriz ki “esnek çalışma” kavramıyla “esnek istihdam biçimleri” birbirine karıştırılmamalıdır. 

Çalışmamızda kullandığımız “esnek çalışma” kavramıyla salgın sürecinde de uygulanan “esnek mesai düzenlemesini” ve “dönüşümlü çalışmayı” kastediyoruz. “Esnek istihdam biçimleri” kavramı ise başka anlamlar taşımakta ve araştırmamızın kapsamında bulunmamaktadır.

Çalışmamız iki ana başlıktan oluşmaktadır. Birinci ana başlığın ilk bölümünde uluslararası sözleşmelerdeki ve belgelerdeki iş ve aile hayatı uyumuna ilişkin hususlar yer almaktadır. Birinci ana başlığın ikinci bölümünde ise ulusal mevzuatımızdaki iş ve aile hayatı uyumuna ilişkin hususlar ile COVID-19 sırasında çıkarılan genelgelere yer verilmiştir. Çalışmamızın ikinci ana başlığında nitel ve nicel araştırma sonuçları yer almaktadır. Nitel araştırma kapsamında 74 kadın kamu görevlisiyle derinlemesine mülakat yapılmış, nicel araştırma kapsamında ise 726 kadın kamu görevlisine anket uygulanmıştır. Bu araştırmamızın temel amaçları ise COVID-19 öncesi iş-aile uyumundaki mevcut durumu analiz etmek, COVID-19 sürecinde iş-aile uyumundaki değişimi izlemek, uzaktan/evden ve dönüşümlü çalışma tecrübesinin kadın kamu görevlilerine etkilerini tespit etmek, salgının iş, ev ve sosyal ilişkileri nasıl etkilediğini öğrenmektir.

Rapor için https://www.memursen.org.tr/yayinlar/raporlar/isailerapor.pdf linkini tıklayabilirsiniz. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.