KamuMeb

Spina Bifida’lı Yoga Eğitmeni Nurçem Koç’tan Sağlamcılık Algısı Açıklaması

GÜNCEL

25 Ekim Dünya Spina Bifida Farkındalık Günü münasebetiyle 25 Ekim 2022 tarihinde Biruni Üniversitesi Konferans Salonu'nda düzenlenen Spina Bifida Sempozyumu'nda konuşan Türkiye’de Spina Bifida’lı ilk ve tek Yoga Eğitmeni Nurçem Koç, önemli açıklamalarda bulundu.

''Sağlamcılık Algısı'' ve ''Akran Zorbalığı'' konularının üzerinde duran Nurçem Koç, kişilerin tanımlamalar arasında kendilerini kaybettiğini ifade etti.

Nurçem Koç, ‘’Sağlamcılık Algısı’’ konulu konuşmasını yaparken; kendisinin bu durumu yaşamadığını ama engelli çocuk velilerinden sürekli Akran Zorbalığı ile ilgili mesajlar aldığını, dolayısıyla da bunun neden kaynaklandığını araştırmaya karar verdiğini, bunun sonucunda akran zorbalığının bir nevi ebeveyn zorbalığı olduğunu gördüğünü belirtti.

Sağlamcılık kavramını araştırmadan önce sadece fiziki bir durum zannettiğini ama bunun öyle olmadığını belirten Nurçem Koç, insanoğlunun çeşitli sebeplerle kendinden farklı olanı anormal olarak etiketleyip onu öteleme eğiliminde bulunduğunu, bunun da temel sebebinin hayatta kalma içgüdüsü olduğunu öğrendiğini belirtti.

‘’Bu sağlamcılık algısı sadece bedensel engellilik üzerinden de varlığını göstermiyor. Doğuştan gelen etnik köken, dil, din, ırk hatta cinsel yönelimsel farklılıkları bile anormal ve düzelmesi gereken hastalıklar olarak, hastalıklı kişiler olarak adlandırdığı için onlar arasında bir mesafe koyuyor. Ve hatta bunu bir adım daha öteye taşıyan bireyler de var. Sağlamcılık algısının belki de en tehlikeli yanı bu.’’ diyen Nurçem Koç, bazı sağlamcılık algısını benimseyen insanların; ne yapılırsa yapılsın içinin getirdiği farklılık anomalite doğuştan geldiği için bir değişiklik olmayacağı ya da bu kişinin iyileşmeyeceği, dolayısıyla yok saymak konusunda herhangi bir problem olmayacağı yönünde düşündüklerini ifade etti.

Kendi hayatında yaşadığı örneklerle devam eden Nurçem Koç şunları söyledi: 

Örneğin; birkaç yıl önce gittiği bir müzede asansör bozuk olduğundan yönlendirilen görevlinin, kendisini bir tekerlekli sandalyeden ibaret zannettiği için arkadaşına dönüp ‘’tekerlekli sandalyeyi bırakırsa bastonla yürüyebilir mi?’’ diye sorduğunu belirten Nurçem Koç, görevliye ‘’pardon ben sizi duyabiliyorum ve algılayabiliyorum’’ diyebilme cesaretini göstermesinin tamamen engelli olarak kendisini nerede konumlandırdığı ile ilgili olduğunu ifade etti.

‘’Engelli mi diyelim, özel gereksinimli mi diyelim, sakat dersek alınır mı, tabi ki bunları konuşalım ama bunlardan önce konuşmamız gereken şeyler var.’’ diyen Nurçem Koç, bu konuyla ilgili bir örnek daha verdi.

Örneğin; sakat demenin bir insan için belki aşağılama anlamına gelebildiğini ama o kişinin kendini o şekilde görmediğinde bunu söylemenin hiçbir şey ifade etmeyebileceğini belirten Nurçem Koç, o kişinin haklarının verilip verilmediği, erişilebilirliğinin sağlanıp sağlanmadığı konusunun konuşulmadan tamamen kavramlar etrafında düşünüp kavramlar etrafında takılı kalındığını belirtti.

Örneğin; 90’larda sürekli söylen ‘’eğitim şart’’ klişesine değinen Nurçem Koç, ‘’eğitim şart evet ama ne ile ilgili? Eğitim şart evet ama hangi gruplara? Eğitim şart hangi tekniklerle?’’ diye sordu ve altının doldurulmadığını söyledi. 

2000’lerde ‘’hepimiz birer engelli adayıyız’’ klişesine değinen Nurçem Koç, ‘’hepimiz birer engelli adayı isek madem ki cümlenin altını doldurmak istiyorsak tüm toplumu hem algısal olarak hem de erişilebilirlik anlamında engellilere uygun yaratmamız ve düzeltmemiz gerekmez mi? Peki biz bunu yapıyor muyuz?’’ diye sordu.

Örneğin; bir engelli taksiye bindiği zaman ‘’hoş geldiniz doğuştan mı sonradan mı?’’ diye sorulduğunu, devamında ‘’Benim de var senin gibi bir akrabam, geçtiğimiz günlerde evlendirdiler kendisi gibi biriyle ve şimdi çok mutlu.’’ şeklinde bir cümle ile karşılaşılabildiğini belirten Nurçem Koç, özünde iyi bir şey yapılmaya çalışıldığını ama ayrıştırıcı bir dil kullanılarak yapıldığını ve en önemlisi bunun farkında olunmadığını belirtti.

Bir başka örnek veren Nurçem Koç, ‘’iş arkadaşınızın hamile olduğunu öğreniyorsunuz ve diyorsunuz ki hamile misin çok mutlu oldum bebek geliyormuş. Evet geliyor ama işte ben artık cinsiyetini falan hiç önemsemiyorum eli ayağı düzgün olsun yeter. Elbette ki eli ayağı düzgün olsun yeter. Ama bunu söyleyeceği kişi ben miyim onu bir düşünmekte fayda var.’’ dedi.

Bu ve bunun gibi örneklerin her zaman ve her dönemde yaşandığını belirten Nurçem Koç, bununla ilgili ne yapılabileceği noktasında düşünüldüğü zaman engelli kişinin kendini toplumda nasıl konumlandırdığının çok önemli olduğunu ve eğitimin şart olduğunu vurguladı.

Kişinin hangi alanda eğitim alacağını kendisinin karar veriyor olması, bunun için de kişinin kendisini tanıyor olması ve engelden ibaret görmemesinin gerektiğini belirten Nurçem Koç, burada ailelere çok fazla iş düştüğünün altını çizdi ve ‘siz kendi çocuğunuzdan vazgeçtiğiniz zaman o çocuğun kendini belirli özellikleriyle parlatmasını bekleyemezsiniz. Siz çocuğunuza inanmak zorundasınız. Artık bu çocuk bize hangi günahın bedeli diye düşünmeye son vermek zorundayız. Bu çocuk bize neyin hediyesi diye düşünmeye başladığınız zaman işte o zaman o çocuk da annem, ailem beni böyle görüyorsa bana inanıyorsa ben de kendime inanabilirim diye düşünerek bir şeylere adım atabiliyor.’’ dedi.

Ben bu noktada hekimlerin de çok büyük etkisinin olduğunu düşünen Nurçem Koç, ne söylenilenden çok, neyi nasıl söylendiğinin de çok önemi olduğunu söyledi. 

 Engelsiz ailelerin çocuklarının toplumda engellilere nasıl davrandığı konusunun da konuşulması gereken bir başka konu olduğunu söyleyen Nurçem Koç, 0-7 yaş aralığındaki çocukların, ailesinde rol model olarak belirlediği kişinin nasıl bir tutum içerisinde olursa onu model aldığını ifade etti.

Nurçem Koç, açıklamasının devamında; ‘’Siz sokakta gördüğünüz bir engelliye çocuğunuz soru sormak istediğinde o engelli kişiyle bağ kurmak istediğinde ‘’ayıp ayıp çok ayıp bir şey yapıyorsun’’ deyip o çocuğu apar topar ortamdan uzaklaştırırsanız bu çocuk hiçbir engelli ile bir bağ kuramayacak, bunu kabul etmek gerekir. Ve bir bağ kuramadığı herhangi bir kişi ile yarın öbür gün incitmekten de imtina etmeyecektir. Çünkü ona nasıl davranması gerektiği nasıl konuşması gerektiği, ne sorup ne sormaması gerektiğini de bilmeyecek.’’ dedi ve ailelere çok büyük rol düştüğünü, olumsuz davranarak çocuğun da bir arkadaşına olumlu davranış göstermesini beklenemeyeceğini ifade etti.

Nurçem Koç, son olarak ‘’Topyekün bir farkındalığa, önce kendimizin farklılıklarımıza rağmen değil, farklılıklarımızla birlikte kendimizi sevmemize ihtiyacımız var. Çocuklar da hem kendilerini hem de etrafındaki kişileri farklılıklarına rağmen değil, farklılıklarıyla birlikte sevmeyi becerebilsinler.’’ dedi.

kamumeb.net - Özel Haber 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.