Yine en aydınlık günün tam ortasında karanlıklara gömüldük. Yaralandık, canımız incindi. Bir olamadık, beraber duramadık. Eşit değildik ki zaten adil olmayı beklemek de neydi! Bugün bir güzel insanı koruyamadık cani eşinden. Bugün bir meslektaşımızı kaybettik, bir anneyi evlatlarından kopardık. Buna müsaade ettik. Sesimizi çıkaramadık. Bugün insanlık onuru bir kez daha yerle bir oldu. Bu ülkenin evlatları en karanlık dehlizlerinde imtihana tabi tutuldu bugün. Herkesi akladık, kurtardık hesapta ama yüreklerimiz kirin pasın içinde yenik düştü tüm olana bitene… Daha hayatının baharında bir genç öğretmen kardeşimiz, bir hanımefendi iki çocuğundan koparıldı. Kader dedik, alın yazısı… Böyle rahatlatıyoruz zannettik bana dokunmayınca yaşayan yılanların hikâyesini. Hepimiz bir meslektaşımızın yarınlara beslediği umutlarının katilleriyiz artık. Buna ses çıkarmayan, bu gidişata çanak tutan tüm üst yöneticiler günahkâr… Yeri geldi doktoru yeri geldi polisi tartaklayan döven garabet güruh bugün bir öğretmenin hayatına kastetti. Biz sadece süslü kelimeler ve dua niyaz temennileriyle yetindik. Olana bitene seyirci kalan ve devletin gücünü elinde bulunduran yöneticiler ise yazık ki eşitlikten dem vurarak “oluyor bunlar bu olay ne ilk ne de son olacak”, dediler. Biz ilk öğretmen öldürüldüğünde kaybettik tüm adaletimizi, samimiyetimizi, saflığımız… Biz ilk bayana şiddet uygulandığında boğulduk cahilliğimizde. Biz ilk polis memuruna sıkılan hain kurşunuyla vurulduk tüm samimiyetimizin kalbinden. Biz öğretmenin dayatmak olduğunu bile bile zorla bir şeyleri öğretmeye devam ettiğimiz gün tescilledik cehaletimizi. Kanunlar yaptık insanüstüne, kanunlar yaptık insana insandan öteye… Yaptığımız kanunları cahiliye döneminde helvadan put yapıp yiyenler gibi yedik kanunların içini dışını. Bana gelince kanun olan başkasına karanlıkların kapılarını açtı. Eşit olmak yerine adil olmayı yeğledik sadece sözlerde. Devasa köprüler, havaalanları, otoban yollar yaptık. Ama insanımızın kalbine giden yollar hep patika kaldı. Muhabbet kuramadı insan insanla… Nicelikten başımızı kaldırıp niteliğe odaklanamadık. Her şeyimiz kokuşmuş. Her yaptığımız sahte. Müslümanız elhamdülillah, dedik sadece dedik. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” Yahudi zihniyetini benimser olduk ne kadar acı!

Eşini katleden bir caniyle ben aynı havayı teneffüs etmek istemiyorum. Hayatında bir kez olsun kitap okumamış eğitimin kıyısından kenarından geçmemiş biriyle ben aynı coğrafyada yaşamayı zül kabul ediyorum. Dayatmayla yol alacağını zanneden, bundan önceki icraatları ile yüzbinlerce insanın ahını almış biriyle aynileşmekten korkuyorum. Bana; sınıf ortamını bilen, öğretmenler odasındaki konuşmalara şahitlik eden, okul/örgüt ikliminin nasıl çalıştığından haberi olan insanlar gerekli… Yaptım oldu demeyen, gökkuşağı misali tüm renklerden beslenen, istişare metodunu uygulayan, ötekileştirmeyen insan gerekli. 

Bugün Samsun’da bir meslektaşımızı ebediyete uğurluyoruz. Canım yangın yeri gibi alev ateş… Ve ben kızgınım. Meslekler arasındaki farklı uygulamalardan, kendini bir şey sanan sıfatlılardan, insan onurunu zedeleyen tüm uygulamalardan nefret ediyorum. Polise mukavemet gösterip tekme tokat saldıran lakin hemen sonrasında serbest bırakılan, eski eşini veya sözüm ona sevdiğini tehdit eden ve bunu gale almayan adalet mekanizmasından rahatsızım. Ülkeyi açık hava tımarhanesine doğru sürükleyenlerden, herkesin yaptığının yanına kar kalmasından, cahilliğin Nirvana’ya ulaşmasından yorgunum. Bugün bir annenin iki çocuğundan koparılmasının ardındaki sebepler en olursa olsun bir insanın hayatına kastedilmesini şiddetle reddediyorum. Buna tedbir almayan tüm kurum yöneticilerinin yarın mahşer günü karşılarında duracağımı beyan ediyorum. 

Yeni program değişiklikleri ile hâllendiğimiz şu günlerde insanın yüreğine dokunmaktan gayrı bir yolumuz olmadığını hatırlatmak istiyorum. Programları indirenlerin sayısının çokluğu ile övünen değil, yüreğine indirip ilmek ilmek nakış nakış oya yapanların varlığına ihtiyaç var. Programları sadeleştirelim tabi ki ama önce insanımızı sadelikle donatalım. Her bulduğumuzu çocuklarımızın üzerinde denemek zorunda değiliz. Yaşam alanlarını robotlar gibi emir kipleriyle doldurmak zorunda değiliz. Anne babalar olarak önce insan etiketinin varlığı üzerine fikir yormak istiyorum. Tüm sıfatların insan sıfatının ardında kalmasını istiyorum. Özünü sözünü bir eyleyen, varlığından huzur bulduğumuz bir topluma dönüşmek için eşit değil adil olmak gerektiğini söylüyorum. Benden olsun da ne olursa olsun değil nitelikli, liyakatli ve adil olsun ama hangi şecereden olursa olsun demenin vaktini kaçırıyoruz. Ülkemizin ve ülke insanının değer yargıları değişti. Çıkar merkezli bir algı operasyonu hepimizi kendi benliğimize hapsetti. Bireysel tutumlar hız kazandı. Toplumun genel beklentisinin önüne bireysel istek ve arzularımız geçti. Yarınları yakın eden zaman bizi birbirimizden uzaklaştırmaya devam etti. Kucaklaşmaya, iki kelam etmeye vaktimiz yok. Zamanımız kısıtlı ve basiretsizce savruluyoruz ulu orta her yanımız dökülüyor. Sokak ortasında şiddet, taciz, hırsızlık, hak hukuk gözetmeme, gücün adaleti gibi kavramlar toplumun genel ahlakını çökertmeye devam ediyor. Bu sebeple her yaptığı menfi harekete kılıf bulmak kolaylaşıyor. En derin yaraların izlerini ise en yakınınızdakilerden oluştuğuna şahitlik ediyorsunuz. Biz elinde hiçbir gücü olmayan sadece tek ve yegâne vatan sevgisiyle yoğrulmuş yürekleriz. Öğrencilerimizin bizimle geçirdiği zaman diliminde onların yüreklerine ülke sevdamızın kıymetli tohumlarından serpiyoruz. Maya tutar mı bilmiyorum. Zira “öğrenciyi bırak anne babaya bak” sözü biraz daha anlam kazanmış durumda. Yaptığımız güzel işlerin sulanmaya, ilacının, gübresinin tamam edilmesine ihtiyaç var. Bunu evlerde anne babalar yapacak ki kalıcı güzel davranışlar yeşersin bu coğrafyada. 

Bugün çok üzgünüm. Bir meslektaşımı kaybetmekten, bir anneyi kaybetmekten, bir hanımefendiyi kaybetmekten ve bir şey yapamamaktan dolayı çok üzgünüm. Tek isteğim arzum odur ki, bu çirkin olayla bu son olsun. Bu zalimlerin zulmü nihayete ersin, son bulsun. Devlet-i Ali’den beklentim adil olsun eşit değil. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmasın! Bir gayri Müslim’le koskoca Yavuz Sultan Selim’i aynı hâkimin karşısına çıkartan adaletten bahsediyorum. Nil ırmağının kıyısında bir koyunun bacağı kırılsa hesabını benden sorarlar diyen güzel insanların adaletinden bahsediyorum.

Ne yazık ki Türkiye’de sahip olmak arzusu, olmak arzusundan kat be kat fazla. Böyle olunca da hak ve hakikati inşa etmek zor oluyor. Adaleti tesis etmek ise pek mümkün görünmüyor. Yine de hüsnü-zan ile güzel yarınlar beklesin tüm evlatlarımızı… Dünya bir pencere idi bir bakımlık ömrümüz var. Bakıp geçeceğiz. Manzara güzel olsun diye tüm çabamız. Bir hoş seda bırakma arzumuzu tazeleyelim istiyorum. İnsandan geriye ne kalır ki? Yine insan… Artık yormayacağım kelimelerimi zira gerçekten ben yorgunum. Bu ülkenin iç edilmesine itirazım var. Ülke kültürel kodlarına geri dönmeli. Bunun için bir disiplinler arası iş birliğine ihtiyaç var. Ve gerçekten eğitimi bilen eğitimci liderlere…

Saygılarımla

İrfan ERTAV
Yazar

İnstagram: @yazar.irfan_ertav 
Facebook: Uzman Muallim   
G-mail:[email protected]

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.